Alış:32.2370
Satış:32.3662
Alış:34.7945
Satış:34.9339
28 Mart 2024, Perşembe 15:12:42

YMM Tam Tasdik Ücretlendirmesi

YMM Ücret Tarifesine baktığımızda tüm ücretlendirmelerin tasdike konu donemin matrahları esas alınmak suretiyle hesaplanmasına rağmen Tam Tasdik ücretlendirmeleri bir önceki yılın matrahları (net satış hasılatı) esas alınmak suretiyle hesaplanmaktadır. Akla ve mantığa aykırı olan bu uygulama YMM’ler arasında da sorun yaratmaktadır. Örneğin; her yıl farklı bir YMM ile sözleşme düzenleyen mükelleften ücret alan YMM’lerin hiç biri kendi tasdik ettiği dönemin ücretini alamamaktadır. Oysa çok basit bir şekilde tasdik edilen cari dönem geçici vergi beyanları üzerinden 3′er aylık ücret revizesi yapılmak suretiyle tam tasdik ücretinin hesaplanıp alınması gerekmektedir. Hayatın doğal akışına, hak, hukuk ve adalet anlayışına, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uygun olmayan mevcut uygulamanın bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir. “Hata Rahmanidir, Hatada Israr Şeytanidir.”

Günlük veya haftalık sürelerle konut kiralama faaliyetinden elde edilen gelirin vergilendirilmesi

T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

Sayı :B.07.1.GİB.4.06.16.01-120[37-12/10]-928 13/09/2012

Gayrimenkullerin uzun süreli kiralanması suretiyle elde edilecek gelirden daha fazla gelir elde edilmesi amacıyla, günlük veya haftalık olarak, süreklilik arz eden bir şekilde farklı kişilerin kullanımına hazır halde bulundurulması, kalacak kişilere konutun teslimi ve kalma sürelerinin sonunda konutun teslim alınması ve yeniden kullanıma hazır hale getirilmesi bir organizasyonu gerektirmektedir. Ayrıca söz konusu konutun belirli bir bedel karşılığı olmak üzere günlük ya da haftalık olarak kullanıma sunulmasında bir kira akdinden söz edilmesi mümkün olmadığından bu faaliyetin ticari faaliyet olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu açıklamalara göre, bir organizasyon içerisinde devamlı olarak kısa sürelerle (günlük, haftalık) başkalarının istifadesine sunulan konuttan maliklerin elde ettiği gelirin ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilmesi gerekmektedir.

BAĞIMSIZ DENETİM & YMM

Eren VESKE
Yeminli Mali Müşavir & Eski Gelirler Kontrolörü

YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLERİN BAĞIMSIZ DENETİM GÖREVİ VE DOĞAL DENETÇİ SIFATI
GİRİŞ
Bağımsız denetim, ticaret şirketlerinin mali denetim fonksiyonunun uluslararası standartlara kavuşturulması maksadıyla getirilen bir düzenlemedir. Bu düzenleme ile finansal raporların uluslararası standartlara uyumlu olarak düzenlenmesinin sağlanacağı ve mali denetimin de belli edilen standartlara kavuşacağı düşünülmektedir.
Ticaret şirketleri;
-muhasebe işlemlerini sağlıklı yürütmek için, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlerle,
-mali tasdik ve raporlama şeklindeki denetime dayalı vergisel yükümlülüklerini sağlıklı yürütmek için ise, Yeminli Mali Müşavirlerle,
öteden beri çalışmak suretiyle 3568 Sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu ve mevzuatı çerçevesindeki tüm uygulamalara uyum sağlamış bulunmaktadırlar.
Şimdilerde ise, ticaret şirketleri bağımsız denetim uygulamasına geçiş sürecindeki tartışmaların bir an önce sona ermesini beklemektedir.
Tartışmalar devam ededursun, biz bu yazımızda Yeminli Mali Müşavirlerin bağımsız denetim görevine ve doğal denetçi sıfatına vurgu yapmak istiyoruz.
MALİ DENETİM MESLEĞİNİN DOĞAL UYGULAYICILARI
İhtisas meslekleri kariyere dayalıdır.
Varsayalım ki siz Tıp Doktorlarını kastederek, “ yeni uzmanlık sertifikası” vermek için yeni bir düzenleme getirdiniz ve dediniz ki; “ “doktor” ve “uzman doktor”‘lar dan 15 yıl mesleki faaliyette bulunanlara üç yıllık mesleki tecrübe aranmaksızın eğitim ve sınavla “yeni uzmanlık sertifikası” verilecektir.”
Bu şu demektir; 15 yıllık deneyimi olan bir uzman doktoru – diğer bir anlatımla; Tıpta Uzmanlık Sınavını geçmiş ve zaten cerrah olarak mesleğini ifa eden uzman (operatör) doktoru – henüz TUS sınavını başarmamış ve uzman (operatör) olarak mesleki bir faaliyette bulunmamış olan doktor ile aynı kefeye koymak demektir.
Maaşallah!….
Belli ki!.. Düzenlemede hata yapılmış.
“Hata Rahmanidir, ancak; Hatada ısrar Şeytanidir”
İşte konu, ticari şirketlerin muhasebesel/ticari/mali/finansal denetimi olunca da bu işin cerrahları diğer bir anlatımla uygulamalı mesleki uzmanlığa sahip olanları, Yeminli Mali Müşavirlerdir. Bunu nasıl anlıyoruz? Tabi ki!… Yeminli Mali Müşavirlerin yaptıkları işleri düzenleyen kanun ve mevzuattan anlıyoruz.
Eğer, 213 Sayılı Vergi Usul Kanun’undaki ve 3568 Sayılı SMMM ve YMM’lik Kanun’undaki Yeminli Mali Müşavirlere ilişkin hükümleri ve Yeminli Mali Müşavirlik Tebliğ ve Yönetmelikleri ile mevzuat uygulamalarını bilmeyen birine, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ile Yeminli Mali Müşavir arasında ne gibi bir fark var diye sorarsanız; “biri yemin etmiş, diğeri yemin etmemiş mali müşavirdir” diyebilir.
Konu bu biçimde ele alınsaydı herkese yemin ettirilirdi ve hiçbir fark da kalmazdı.
Sizler, 3568 Sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanun ve mevzuat uygulamalarının nasıl hızlı bir şekilde uygulamaya geçtiğini zannediyorsunuz?
Her mesleğin lokomotifleri vardır. İşte finansal, ticari, mali ve vergisel denetim mesleğinin lokomotifleri de Yeminli Mali Müşavirlerdir.
Yeminli Mali Müşavirler, kendi kanunları uyarınca kamu mali denetimi konusunda uygulamalı mesleki yeterlilikleri kabul edilmiş ve de müşterek ve müteselsil sorumluk ile denetim ve tasdike yetkilendirilmiş ticari/mali/finansal denetim uzmanı olan meslek mensuplarıdırlar.
Kamu mali denetimine kifayetli oldukları mevcut mali mevzuat ile zaten sabit olan meslek mensupları Yeminli Mali Müşavirlerdir ve T.C. Yeminli Mali Müşavirlik mührü ile kamu görevini ifa etmektedirler.
Kaldı ki!.. Yeminli Mali Müşavirler, 3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanuna da tabidirler.
Yukarıdaki açıklamalarımız ve betimlemelerimizden sonra Yeminli Mali Müşavirlerin Yeni Türk Ticaret Kanunu ve mevzuatı karşısındaki durumlarına bakacak olursak;
TTK’nun 400 madde hükmü aynen, “Denetçi, bağımsız denetim yapmak üzere, 1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununa göre ruhsat almış yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir unvanını taşıyan ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunca yetkilendirilen kişiler ve/veya ortakları bu kişilerden oluşan sermaye şirketi olabilir………….” şeklindedir.
Yine, Bağımsız Denetim Yönetmeliği’nin “Tanımlar” başlıklı 4. maddesi hükmü;
“Bağımsız denetçi: Bağımsız denetim yapmak üzere, 1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununa göre yeminli mali müşavirlik ya da serbest muhasebeci mali müşavirlik ruhsatını almış meslek mensupları arasından Kurum tarafından yetkilendirilen kişileri,….İfade eder…..” şeklindedir.
Yönetmeliğin “Denetçilik sınavı” başlıklı 16. maddesinde ise; “Denetçilik sınavı, sınava gireceklerin denetimle ilgili alanlardaki teorik ve uygulamaya ilişkin bilgilerini ölçmek üzere Kurum tarafından yapılır. Sınava girebilmek için 14 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen mezuniyet şartının sağlanması aranır. Denetçilik sınavı, aşağıdaki ana konuları kapsar; a) Muhasebe (Genel muhasebe, maliyet ve yönetim muhasebesi), b) Muhasebe Standartları (Türkiye Muhasebe Standartları, yıllık ve konsolide finansal tabloların hazırlanmasına ilişkin mevzuatta yer alan düzenlemeler ve standartlar), c) Kurumsal Yönetim İlkeleri ve Finansal Yönetim, ç) Denetim (Türkiye Denetim Standartları, mesleki etik kuralları, bağımsızlık, risk yönetimi, iç kontrol ve denetimle ilgili diğer mevzuat ), d) Genel Hukuk Mevzuatı (Ticaret Hukuku, Borçlar Hukuku, İcra ve İflas Hukuku, Medeni Hukuk, Vergi Hukuku, Sosyal Güvenlik Mevzuatı, İdare Hukuku), e) Sermaye piyasası, bankacılık, sigortacılık ve özel emeklilik mevzuatı, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler üçüncü fıkranın (b), (c), (ç) ve (e) bentlerinde, Yeminli Mali Müşavirler ise (b), (ç) ve (e) bentlerinde belirtilen konulardan sınava tabi tutulurlar……” hükmü yer almaktadır.
Yukarıdaki hükümlerden anlaşıldığı üzere; Yeminli Mali Müşavirler – diğer bir anlatımla; kanunları ile zaten mali denetime ve tasdike yetkilendirilmiş yetkin Kamu Mali Denetçileri – bu düzenlemeler ile kurslarla ve tekrar eğitimlerle yeniden “Denetçi” sıfatı kazanacaklardır.
Maaşallah!…
Oysa, Yeminli Mali Müşavirler öteden beri tarafsız ve bağımsız finansal ve mali denetim görevini zaten doğal olarak ifa etmektedirler.
Bağımsız denetim yetkilendirmesinde, Yeminli Mali Müşavirlerin mevcut kamu mali denetimindeki görev ve sorumluluklarının halen algılanmamış olması Yeminli Mali Müşavirlerin küçümsenmesi olarak kabul edilecektedir.
Buna göre, bağımsız denetim mesleğinin de geleceği adına umulur ki; mesleğin lokomotifleri olan Yeminli Mali Müşavirlerin, TTK’nun “Bağımsız Denetçi” hükümleri karşısında saygın yerlerinin belirlenmesi ve doğal mali denetçi sıfatlarının da kayıtsız, şartsız tanınması şeklinde düzenlemelere gidilir.
Yine umulur ki; “bağımsız denetim” başlığı altında uygulamada yaratılan Uluslararası Muhasebe Standartlarına ve Uluslararası Denedim Standartlarına uyum karmaşasına da bir an önce son verilir.
Bilindiği üzere, Amerika’da, 2001 yılında Arthur Andersen adlı bir denetim şirketinin şişirilmiş mali raporlamaları ve enerji dev’inin iflası, diğer bir anlatımla; “Enron Vakası” yaşanmıştı. Tabi ki bunun üzerine benzer vakaların tekrarını önleyici uluslararası denetim standartlarına ilişkin uygulamalara ilave önlemler getirildi. Fakat bizler çok iyi biliyoruz ki; Amerika’daki sistem zaten temelde hatalıydı. Bize göre, bu hata halen devam ediyor. Hatta!.. ülkemizdeki Yeminli Mali Müşavirlik uygulamalarının dahi doğruyu yakaladığını, sadece ıslahına yönelik çalışmaların yapılmasının yeterli olduğunu biliyorduk.
Şimdi ise; uluslararası uygulamalardaki hatalar, maalesef “bağımsız denetim” uygulamaları ile ülkemize de taşınmaktadır. Şöyleki;
Bağımsız Denetim Yönetmeliği’nin “Tanımlar” başlıklı 4. maddesi hükmünde;
“Bağımsız denetim kuruluşu: Kurumca bağımsız denetim yapmakla yetkilendirilen ortakları yeminli mali müşavirlik ya da serbest muhasebeci mali müşavirlik ruhsatını almış meslek mensuplarından oluşan sermaye şirketlerini,….İfade eder…..” şeklindedir.
Yine; Bağımsız Denetim Yönetmeliği’nin “Mesleki Etik İlkelere Uyma” başlıklı 21. maddesinde “(1) Denetim kuruluşları ve denetçiler; a) Dürüstlük; bütün mesleki ve iş ilişkilerinde dürüst, açık, doğru ve güvenilir olmak, b) Tarafsızlık; önyargıların, temayüllerin, çıkar çatışmalarının veya başkalarının nüfuzlarını kötüye kullanarak meslek veya işle ilgili muhakemelerini ve kararlarını etkilemesine izin vermemek, c) Mesleki yeterlik ve özen; uygulama, mevzuat ve denetim tekniklerindeki güncel gelişmeler ışığında, mesleki bilgi ve beceriyi, denetlenen işletmelerin yeterli denetim hizmeti almalarını temin edecek bir seviyede tutmak ve TDS’ye uygun bir şekilde ve özen içinde hareket etmek, ç) Sır saklama; mesleğin icrası sırasında elde edilen bilgilerin gizliliğine riayet etmek; söz konusu bilgilerin açıklanması için yasal veya mesleki bir hak veya görevin bulunması durumu saklı olmak kaydıyla, uygun ve belirli bir yetki olmaksızın bu tür bilgileri üçüncü kişilere açıklamamak ve kendisi veya üçüncü kişilerin çıkarlarına kullanmamak, d) Mesleğe uygun davranış; ilgili mevzuata uymak ve denetim mesleğinin itibarını zedeleyici fiil ve davranışlardan kaçınmak, şeklindeki ayrıntıları Kurum tarafından belirlenecek mesleki etik ilkelere uymak zorundadır. (2) Denetim kuruluşları, denetçiler ve denetime katılanlardan, her bir denetimden önce ve her halükarda yılda en az bir kez, bağımsızlık, tarafsızlık ve sır saklamayla ilgili kuruluş politika ve süreçlerine uygun davrandıklarına ve davranacaklarına ilişkin yazılı taahhüt alır. Denetçiler ve denetime katılanlar, denetime başladıktan sonra birinci fıkrada belirtilen hususları olumsuz yönde etkileyebilecek hususların ortaya çıkması halinde ise, bu durumu denetim kuruluşuna yazılı olarak bildirir.” hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere, denetim konusunda kurulan sermaye şirketlerine denetim yetkisi verilmekte ve şirketsel yapı ruhsatlandırılmaktadır. Haliyle, canlı bir varlık olmayan bu “denetim kuruluşları” na; dürüstlük, tarafsızlık, mesleki yeterlik ve özen, sır saklamak ve mesleğe uygun davranışta bulunmak gibi mesleki etik ilkelere uyma zorunluluğu getirilmiştir.
Oysa, denetim konulu sermaye şirketleri, bir gerçek kişi, insan değildir. İnsanlara has olan bu meziyetlerin canlı olmayan varlıklara da getirilmesi zorunluluğu ise; Ticaret Kanununun 400. maddesinde yer alan “Denetçi, bağımsız denetim yapmak üzere, 1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununa göre ruhsat almış yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir unvanını taşıyan ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunca yetkilendirilen kişiler ve/veya ortakları bu kişilerden oluşan sermaye şirketi olabilir………….” hükmünden kaynaklanmaktadır.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım; Şirket demek, hissedar demektir, hisse oranının da kar dağıtımı demektir, sermaye demektir, say demektir ve ticaret demektir.
Zaten ülkemizde öteden beri bağımsız denetim uygulamaları şirketsel yapı içerisinde uygulanıyordu. Peki ne oldu?…. Denetim, ticari bir sektör haline gelmedi mi?
Zaten bu yüzden “Enron Vakası” olmuştu. Ülkemizde de onlarca banka battı, hepsinin de bağımsız denetim raporu vardı. Sonuç itibariyle, bir Bankalar Yeminli Murakkıbı veya Maliye’nin Denetim Elemanı raporu ile bunlara el konulup işlemleri durdurulmadı mı?
Teknik bilgi ve tecrübe sahibi ehil kişi gerçek kişidir, cansız bir varlık olan sermaye şirketi değildir. Dolayısıyla, ortakları SMMM veya YMM de olsalar, hiçbir sermaye şirketi denetçi olamaz, ruhsatlandırılamaz. Kamusal denetim mesleği ihtisas gerektiren mesleklerdendir, serbest meslektir ve şahsi bilgi ve tecrübeye dayandığı için de şahsi sorumluluk esası vardır.
Bu nedenlerle, “bağımsız denetim” yetkilendirmelerinde; sermaye şirketleri yetkilendirilemez, iki farklı ihtisas ve meslek grubu olan SMMM’ler ile YMM’ler de, hele hele SMMM’lerin YMM olabilmeleri kanunlarında şartlara ve sınavlara tabi iken, aynı konumda ele alınamaz.
“Bağımsız denetçi” olarak yetkilendirilen ve zaten kendi kanunlarınca mahkemeler huzurunda “Yeminli Mali Müşavirlik mesleğinin bir kamu hizmeti olduğunu bilerek, Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarına, mesleki kurallara ve meslek ahlakına uyacağına, mesleğini tam bir bağımsızlık, tarafsızlık ve dürüstlükle yerine getireceğine, üzerine aldığı işleri dikkat ve özenle yapacağına namusu ve şerefi üzerine “ yemin etmiş Yeminli Mali Müşavirlerden bağımsız denetim faaliyeti için bağımsız denetçi olarak yetkilendirilmiş olanlardan ekipler kurması ve buna ilişkin taahhütlerde bulunması da istenemez.
Yeminli Mali Müşavirler zaten Gelir İdaresinin yanı sıra pek çok kamu kurumun denetim ihtiyacını da karşılıyorlarken, “bağımsız denetim” sıfatının verilmesinde Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler için aranan aynı şartların aranması Anayasal değildir.
Bağımsız denetim uygulamasına mükellef açısından bakıldığında ise; Yeminli Mali Müşavirlik denetimi kapsamına girmiş olup halk’a açık olmayan, sermaye piyasası uygulamalarına da tabi olmayan şirketlerin ayrıca bağımsız denetime tabi olma zorunlulukları rasyonel bulunmamaktadır. İlave bir maliyettir.
Şirketlerin uluslararası muhasebe standartlarına uygunluk denetimine ilişkin zorunluluk, Yeminli Mali Müşavirlere Özel Amaçlı Rapor yazdırılmak suretiyle giderilebilecekken farklı yapılar çerçevesinde çözüm aranmış olması, kamusal denetimde kaos yaratmaktadır.
Unutmayınız ki, milli ekonominin tankları, topları bu sanayi kuruluşlarıdır, bu fabrikalardır yani bu mükelleflerdir.
SONUÇ
Bilinmelidir ki; Mali Müşavirlerin, Yeminli olanları kamu mali denetiminde yetkin olanlarıdır. Kanunlarından gelen görev, yetki ve sorumlulukları da denetim ve tasdik’tir. Bu haliyle, 15 yıllık Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlikte geçen süre ile 15 yıllık Yeminli Mali Müşavirlikte geçen süre de aynı değildir.
Mevcut haliyle, Yeni TTK’nun ve Yönetmelik’in “Denetçi”’lere ilişkin yukarıda belirttiğimiz hükümleri mali mevzuata uyumlu olmaktan uzaktır.
Yine mevcut haliyle, bağımsız denetime tabi olan Ticaret Şirketleri nezdindeki bağımsız denetimlerde veya denetimlerin bütünlüğü açısından şirketin ticari işlemleri ile alakalı diğer Ticaret Şirketleri nezdindeki karşıt denetimlerde, yetkilendirilmiş bağımsız denetçilere defter ve belge ibrazına ilişkin Yeni Türk Ticaret Kanunu hükümleri ile net yasallık sağlanmamıştır.
Oysa, Yeminli Mali Müşavirlerin kamu mali denetimindeki yetkileri 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 256’ncı maddesi hükmünden zaten gelmektedir.
Eğitim ve sınavla “Bağımsız Denetçi” olarak yetkilendirilecek Mali Müşavirlerin, Serbest Muhasebeci olanlarının da; uygulamalı denetim deneyimlerinin aranmasında, kanunları gereğince mali denetim fonksiyonunu icra eden bir Yeminli Mali Müşavirlik’de 3 yıllık görev yapmış olmalarına bakılmalıdır.
“İlmiyle amel etmeyen, bülbülü taklit eden kargaya benzer”
Yeni Türk Ticaret Kanunu ve mevzuatı ile getirilen bağımsız denetim uygulamalarında, mesleğin lokomotifleri olan Yeminli Mali Müşavirlerin mesleki bilgi ve deneyimlerinden de faydalanılması kaçınılmazdır. Ancak, bu faydayı sağlayabilmek için; Yeminli Mali Müşavirlerin, TTK’nun “Bağımsız Denetçi” hükümleri karşısındaki saygın yerlerinin belirlenmesi ve doğal mali denetçi sıfatlarının da kayıtsız şartsız belirlenmesi iktisadi ve ticari hayatın doğal akışına uygun olacaktır.
Konu hakkında söz sahibi olacakların da iyi belirlenmesi gerekmektedir. Yeminli Mali Müşavirlerin aktif çalışanlar listesinde yıllarca yer almış ve çalışma istatistikleri kriterlerin üzerinde olan Yeminli Mali Müşavirlerin, uygulama erbapları olduğu söz sahibi oldukları gerçeği göz ardı edilemez.
Düşünün ki, Savunma Bakanlığı ilk kez Çin’den savaş uçakları satın aldı ve bunları kullandırmak için de; yıllardır savaş uçakları kullanan F16 pilotlarına ve hiç F16 savaş uçağı kullanmamış ve “Uçuş Kayıt Defteri” tutmamış fakat 2 haftalık teorik eğitimle pilotluk sertifikası verilmiş pilotlara ve de ortakları bunlardan oluşan sermaye şirketlerine yetki veriyor.
Hala düşünmeyecek misiniz?
Olaya vatandaş açısından da bakınız; Siz, kalp ameliyatı olmak için, sizin yeni getirdiğiniz düzenleme ile “yeni uzmanlık sertifikası” almış ve/fakat Tıpta Uzmanlığını almamış ve cerrah olarak da mesleğini hiç icra etmemiş bir doktorun masasına mı yatarsınız? Yoksa, Tıpta Uzmanlığını almış ve mesleğini zaten cerrah olarak yıllardır icra eden bir uzman (operatör) doktorun masasına mı yatarsınız?
Kanunlar hukuk’a uygun değil ise, batıldır ve hüküm ifade edemez. Zorlamalar ise sadece kaos yaratır.
Siz, “…/…/…… tarihten itibaren yer çekimi kaldırılmıştır” diye kanun yaptığınızda, yer çekimi kalkıyor mu?

Yabancı Dildeki Kağıtların Kullanımı

Yabancı Dildeki Kağıtlar
Yabancı dildeki kağıtların Türkiye’de kullanımına ilişkin çeşitli kanunlara serpiştirilmiş dolaylı bir mevzuat bulunmaktadır. Yabancı dildeki kağıtların Türk makamlarına sunumu ve geçerli belge addedilerek kabulüne yönelik çeşitli mevzuat hükümleri şöyledir;
“Ecnebi lisanla yazılmış olan vesikayı ibraz eden taraf tercümesini de raptetmeye mecburdur.” (1086 SK md.325)
“Bir dilden diğer bir dile veya bir yazıdan başka bir yazıya çevirme halinde, noter tarafından metnin altına bir şerh verilir. Bu şerhin, noter yeminli tercüman kullanmışsa, tercümanın kimliğini ve adresini ihtiva etmesi ve altının, noter tarafından tarih yazılıp imzalanarak mühürlenmesi gereklidir.” (1512 SK md.103)
“Örneği verilmesi istenen kağıt yabancı dilde yazılmışsa, evvela tercüme edilir; sonra bu bölüm hükümlerine göre örnek çıkarılarak her örneğe tercümesi iliştirilir ve bu yolda şerh verilir.” (1512 SK md.99)
“İlgilinin bulunduğu yerde noterlikçe çeviri yaptırılamazsa, o noterlik aracılığı ile başka yerdeki noterlikte çevirme yaptırılabilir.” (1512 SK md.104)
“Belgelerin bir dilden diğer bir dile veya bir yazıdan başka bir yazıya çevrilmesine ve noterlikçe onaylanmasına çevirme işlemi denir.
Noterin, çevirmeyi yapanın o dili veya yazıyı doğru olarak bildiğine, diplomasını veya diğer belgelerini görerek veya diğer yollarla ve hiçbir tereddüte yer kalmayacak şekilde kanaat getirmesi gerekir.
Noterlik Kanununun 75. maddesinin son fıkrası gereğince noter tercümana Hukuk Yargılama Usulü Kanununa göre and (yemin) içirir. Bunun bir tutanakla belgelendirilmesi zorunludur. Bu tutanakta tercümanın adı, soyadı, doğum tarihi, iş adresi, ev adresi, tahsil derecesi, hangi dil veya dilleri, hangi yazıyı bildiği, noterin çevirenin bu dil ve dilleri veya yazıyı bildiğine ne suretle kanı sahibi olduğu, yemin biçimi ve tutanağın tarihini gösterir. Tutanağın altı noter ve tercüman tarafından imzalanır.
Kendisine çevirme yaptırılan kimselerin yemin tutanakları noterlik dairesinde özel bir kartonda saklanır. Noter, kartonunda yemin tutanağı bulunmayan bir kimseye çevirme yaptırılmaz.
Noter tarafından ilgilisinden alınan çevirme ücretleri noterlik dairesinin gelirlerinden olup yevmiye defterine gelir olarak kaydedilir. Noterin çevirene ödediği para da dairenin giderlerindendir.” (1512 SK. Yönetmeliği md.96)
“Apostil, bir belgenin gerçekliğinin tasdik edilerek başka bir ülkede yasal olarak kullanılmasını sağlayan bir belge onay sistemidir.

Apostil’ in kuralları 5 Ekim 1961 tarihli Lahey Konvansiyonuyla kararlaştırılan “Yabancı Resmi Belgelerin Tasdikten Muaf Tutulmasına Dair Sözleşme (APOSTİL)” ile tespit edilmiş ve bu sözleşme Türkiye bakımından 29/09/1985 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Apostil belge onay sisteminde; ilgililerin belge onayı hususundaki talebi üzerine, bu belgenin gerçek olduğu sözleşmeye taraf devletlerin kendilerinin tespit ettikleri yerel bir merci tarafından onaylanmakta ve sözleşmeye taraf diğer bir ülkeye 1961 tarihli Lahey Konvansiyonunda belirlenen kurallar çerçevesinde kullanılması için gönderilmektedir.

Apostil tasdiği yapılan belge, sözleşmeyi imzalayan tüm üye ve taraf devletlerinde geçerli bir belge olarak kabul edilmektedir.

A) Apostil Şerhi konacak resmi belgeler:
a) “Savcı, zabıt katibi veya adliye memuru tarafından verilmiş belgeler de dahil olmak üzere, devletin bir yargı organına veya mahkemesine bağlı makam veya görevli memur tarafından düzenlenmiş olan belgeler,
b) İdari belgeler,
c) Noter senetleri,
d) Kişilerce özel sıfatla imzalanmış belgeler üzerine konulmuş olup belgenin kaydının
veya belirli bir tarihte mevcut olduğunun ve imzaların doğruluğunun resmi makam ve noterlerce tasdiki gibi resmi beyanlar” dır.
B) Aynı maddeye göre sözleşmenin uygulanamayacağı, diğer bir deyişle, Apostil tasdiği yapılamayacak belgeler:
a) “Diplomasi veya konsolosluk memurları tarafından düzenlenmiş belgeler,
b) Ticaret veya gümrük işlemleriyle doğrudan ilgili olan idari belgeler” dir.
3) Sözleşmenin 6. maddesi uyarınca “Her Akit Devletin, Apostil Şerhini vermek üzere yetkili kılınan makamları belirlemesi, bunlarda değişiklik olduğunda da keyfiyeti Hollanda Dışişleri Bakanlığına bildirmesi” gerekmektedir.
4) Sözleşmenin 9. maddesinde “Her Akit Devlet, işbu Sözleşmede tasdik bağışıklığının öngörüldüğü hallerde kendi diplomasi veya konsolosluk memurlarınca tasdik işlemi yapılmamasını sağlamak üzere gerekli önlemleri alacaktır” denmekte ve usulüne göre Apostil Şerhi uygulanmış bir belgenin başkaca bir tasdiğe gerek olmadığı belirtilmektedir.
5) Anılan Sözleşme metni ile sözleşmeye taraf olan ülkelere ait güncel liste ile her bir ülkede Apostil Şerhi koymaya hangi makamların yetkili olduğuna dair bilgiler:

Apostil tasdik şerhi örneği, apostili imzalamaya yetkili mercilerde bulunmaktadır.
Örnekten de anlaşılacağı üzere; Apostil belgesinin şekli sözleşmenin 4. maddesinde tanımlanmış aşağıdaki 10 husustan oluşur:

Belgenin düzenlendiği ülkenin adı,
Belgeyi imzalayan kişinin adı,
Belgeyi imzalayan kişinin sıfatı,
Belgeye basılan mührün ait olduğu makamın adı,
Tasdik edildiği yer,
Tasdik edildiği tarih,
Apostili düzenleyen makam,
Apostil numarası,
Apostili düzenleyen makamın mührü veya kaşesi,
Apostili düzenleyen yetkilinin imzası.

Sözleşmenin 3 ve 5. maddelerinden de anlaşılacağı üzere; apostil uygulaması, apostil şerhi konulan belgenin metnine şamil değildir.

Apostil; imzanın doğruluğunun, belgeyi imzalayan kişinin sıfatının ve gerektiğinde, bu belge üzerindeki mühür veya damganın aslıyla aynı olduğunun teyidi için tasdik şerhinin yetkili makamca belge üzerine vurulmasından ibarettir.

Usulüne uygun biçimde doldurulan tasdik şerhi, imzanın doğruluğunu, belgeyi imzalayan kişinin hangi sıfatla imzaladığını ve gerektiğinde, belge üzerindeki mühür veya damganın aslıyla aynı olduğunu teyid eder.” (İçişleri Bakanlığı İİGM 2009/31 Sayılı Genelge)
Lahey Konferansı’nın tam üyesi taraf ülkeler;

Andora, Arjantin, Ermenistan, Avusturalya, Belize, Brunei, Bulgaristan, Kolombiya, Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, El Salvador, Estonya, Macaristan, İsrail, Kazakistan, Letonya, Liberya, Litvanya, Malavi, Malta, Marshall Adaları, Meksika, Monako, Nambiya, Yeni Zelanda, Niue, Panama, Romanya, Rusya Federasyonu, Saint Kitts ve Nevis, Saint Lucia, Samoa, San Marino, Seyşeller, Slovakya, Güney Afrika, Trinidad ve Tobago, Ukrayna, ABD, Venezuela

Aşağıdaki devletler Lahey Konferansı’nın tam üyesi değildir. Ancak, bu devletler Konvansiyon’un 12. Maddesinin kendileri içinde bağlayıcı olduğunu kabul etmişlerdir.

Avusturya, Bahamalar, Barbados, Belçika, Bosna Hersek, Botswana, Çin, Hong Kong, Çin, Makau, Hırvatistan, Dominik, Fiji, Finlandiya, Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti, Fransa, Almanya, Yunanistan, Granada, İngiltere, İrlanda, İtalya, Japonya, Lesoto, Liechtenstein, Lüksenburg, Mauritius, Hollanda, Norveç, Portekiz, Saint Vincent ve Greadines, Sırbistan Karadağ, Slovenya, İspanya, Surinam, Swaziland, İsveç, İsviçre, Tongo, Türkiye

Türkiye: Yetkili Merci: 1. İdare belgeler: a. İllerde: Vali, Vali Yardımcısı, Hukuk İşleri Müdürü, b. İlçelerde: Kaymakam, 2. Adli belgeler: Ağır ceza mahkemeleri bulunan Adli Kurul Başkanlıkları

Eren VESKE (Yeminli Mali Müşavir)(Bağımsız Denetçi)

1965 Tarsus doğumlu. İlk, orta ve lise eğitimini Tarsus’ta tamamladıktan sonra Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Yönetimi bölümüne girdi. Mezuniyetinin hemen ardından 1986′da açılan Maliye ve Gümrük Bakanlığı Stajyer Gelirler Kontrolörlüğü sınavını kazanarak meslek hayatına başladı. Muavinlik dönemini Gelirler Kontrolörleri Eğitim Grup Başkanlığındaki teorik ve pratik eğitimleri ile tamamladıktan sonra Gelirler Kontrölörleri İstanbul Grup Başkanlığında Gelirler Kontrolörü olarak görevine devam etti. Görevi sırasında vergi incelemesi, teftiş, soruşturma, yaygın yoğun denetim, toplu inceleme, tahsilatı hızlandırma, vergi ve vergiye bağlı ceza davalarında mahkemelerde murafaalık, bilirkişilik ile eğitim ve araştırma görevlerinde bulundu. Amerika’da Dallas Üniversitesinde pre-MBA proğramına katıldı. 1996 yılında memuriyetten çekilerek özel sektörde çalışmaya başladı. Bursada Nergis Grubunda danışmanlık yaptı. 1997 yılında Yeminli Mali Müşavir ünvanını aldı. Uzun süre İstanbulda bağımsız Yeminli Mali Müşavirlik yaptı ve Pusula Denetim Tasdik ve YMM Ltd. Şti.’nin İstanbul Şubesini temsil etti. Şirket kurucusu Bünyamin Öztürk’ün 2008 yılında vefatı üzerine şirketin tüm sorumluluğunu üzerine alarak Ankara’ya yerleşti. Halen Ankara ve İstanbul’da şirket ünvanı altında Yeminli Mali Müşavirlik yapmaktadır.

Eren VESKE’ye ait yayınlanmış makaleler;

Katma Değer Vergisinde Diplomatik İstisna Uygulaması” Vergi Sorunları Dergisi Sayı: 92 Mayıs/1996

KDV İadesinde İndirimli Teminat Uygulaması” Vergi Sorunları Dergisi Sayı: 107 Ağustos/1997

KDV İadelerinde Damga Vergisi İstisnası” Vergi Sorunları Dergisi Sayı: 112 Ocak/1998

KDV İadelerine İlişkin İşlemlerin Tasdikinde Yeminli Mali Müşavirlerce Yapılacak Karşıt İncelemelerin Sınırı ve Sorumluluk” Vergi Sorunları Dergisi Sayı: 143 Ağustos/2000

İhracatta KDV İstisnası ve Buna Bağlı İade İşlemlerinde YMM Uygulamalarına Tabi Olan Alıcı veya İhracatçıların Müteselsil Sorumlulukları” Vergi Sorunları Dergisi Sayı: 146 Kasım/2000

Sektörel Dış Ticaret Şirketleri ve Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin Aracılı İhracat Uygulamalarındaki Sorumlulukları” Vergi Sorunları Dergisi Sayı: 156 Eylül/2001

Yeminli Mali Müşavirlerin Sorumluluk Tartışması” Vergi Sorunları Dergisi Sayı: 161 Şubat/2002

Holding ve Bağlı Şirketler Grubu Örgütlenme Modeli” Vergi Sorunları Dergisi Sayı: 168 Eylül/2002

Kamu Mali Denetimi ve Yeminli Mali Müşavirlik” Vergi Sorunları Dergisi Sayı: 175 Nisan/2003

Grup Şirketleri Arasında Ödünç Para Verme-Alma İşlemlerinin Mali Mevzuat Karşısındaki Durumu” Yaklaşım Dergisi Sayı: 293 Mayıs/2017

İşverenin Çalışanlarına Sigorta Pirimine Dahil Olmayan Yardımlarda Bulunmasının Hukuki Sonuçları” Yaklaşım Dergisi Sayı: 313 Ocak/2019

Bağımsız Denetim ve Kamu Mali Denetimi” Yaklaşım Dergisi Sayı: 317 Mayıs/2019

Bazı hizmet teslimlerinde KDV tevkifatı

Sorumlu Tayin Edilen ve Tevkifat Yapacak Kuruluşlar
Bakanlığımıza tanınan yetkiye dayanılarak, aşağıda sayılan kurum ve kuruluşların yine aşağıda belirtilecek işlemlere ait katma değer vergisini tevkifata tabi tutmaları uygun görülmüştür.
-Genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, il özel idareleri, belediyeler ve bunların teşkil ettikleri birlikler,
-Döner sermayeli kuruluşlar,
-Kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları,
-Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları,
-Üniversiteler (vakıf üniversiteleri hariç),
-Kanunla kurulan veya tüzel kişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları,
-Bankalar ve özel finans kurumları,
-Kamu iktisadi teşebbüsleri (Kamu İktisadi Kuruluşları, İktisadi Devlet Teşekkülleri),
-Özelleştirme kapsamındaki kuruluşlar
-Organize sanayi bölgeleri ile menkul kıymetler, vadeli işlemler borsaları dahil bütün borsalar,
-Yarıdan fazla hissesi doğrudan yukarıda sayılan kurum ve kuruluşlara ait olan (tek başına ya da birlikte) kurum, kuruluş ve işletmeler,
ile hisse senetleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına kote edilmiş şirketler,
birbirlerine karşı ifa ettikleri hariç olmak üzere, aşağıda belirtilen hizmetlerde katma değer vergisi tevkifatı yapmakla zorunludur.
Tevkifat Uygulanacak İşlemler
Yukarıda sayılan kurum ve kuruluşların;
- Yapım işleri ile bu işlere ilişkin mühendislik-mimarlık ve etüt-proje hizmetleri,
- Temizlik, bahçe ve çevre bakım hizmetleri,
- Özel güvenlik hizmetleri,
- Makine, teçhizat, demirbaş ve taşıtlara ait tadil, bakım ve onarım hizmetleri,
- Her türlü yemek servisi,
- Danışmanlık ve denetim hizmetleri,
Tevkifat kapsamına giren bu işlemlerin tamamı “hizmet” mahiyetindedir.

Yapım işleri; bina, karayolu, demiryolu, otoyol, havalimanı, rıhtım, liman, tersane, köprü, tünel, metro, viyadük, spor tesisi, alt yapı, boru iletim hattı, haberleşme ve enerji nakil hattı, baraj, enerji santrali, rafineri tesisi, sulama tesisi, toprak ıslahı, taşkın koruma ve dekapaj gibi her türlü inşaat işleri ve bu işlerle ilgili tesisat, imalat, ihrazat, nakliye, tamamlama, (boya badana dahil) her türlü onarım, restorasyon, çevre düzenlemesi, sondaj, yıkma, güçlendirme ve montaj işleri ile benzeri yapım işleridir.

Yapım işleri ile birlikte ifa edilen mimarlık ve mühendislik, etüt ve proje, harita ve kadastro, imar uygulama, her ölçekte imar planı hizmetleri ve benzeri hizmetlere de tevkifat uygulanacaktır.

Yüklenicileri tarafından tamamen veya kısmen alt yüklenicilere(taşeronlara) veya daha alt yüklenicilere devredilmiş ve devredilecek yapım işlerinde, işi devreden her yüklenicinin, kendisine ifa edilen hizmete ait katma değer vergisi üzerinden tevkifat yapması gerekmektedir.

Yapı Denetim Hizmetlerinde Tevkifat Uygulaması
KDV Kanununun 9 uncu maddesinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye dayanılarak bu Tebliğin yayımını izleyen 3. günde başlamak üzere, yapı denetim kuruluşlarının 91 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin (A/2) bölümünde sayılan kurum ve kuruluşların yanı sıra bütün KDV mükelleflerine verdikleri yapı denetim hizmetlerinde aynı Tebliğin (A/5-f) bölümü kapsamında 1/2 oranında KDV tevkifatı uygulanması uygun görülmüştür.
Yapım İşlerinde Tevkifat Oranı 1/6 olarak tespit edilmiştir.
Diğerlerinde 1/2′dir.

KDV yönünden İlmühaber

KDV dolaylı vergilerdendir. Kanunun 1. maddesinde hangi teslimlerin kdv’ye tabi olduğu, 11-17. maddelerindeki istisna hükümlerinde de nelerin istisna edildiği ve yine kanunun 28. maddesinde; “Katma değer vergisi oranı, vergiye tabi her bir işlem için %10′dur. Bakanlar Kurulu bu oranı, dört katına kadar arttırmaya, %1′e kadar indirmeye, bu oranlar dahilinde muhtelif mal ve hizmetler ile bazı malların perakende safhası için farklı vergi oranları tespit etmeye yetkilidir” denerek, BKK ile I, II, III sayılı listelerde hangi mal ve hizmet teslimlerinin hangi oranda kdv’ye tabi olduğu tek tek belirlenmiştir.
KDVK’nun 17/4-r. maddesi ile; Kurumların en az 2 tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan iştirak hisselerinin satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimleri istisna edilmiştir. Yine, KDVK’nun 17/4-g. maddesi ile; hisse senedi, tahvil teslimi kdv’den müstesnadır.
TTK’nun 411. maddesinde; “Nama yazılı hisse senetleri yerini tutmak üzere çıkarılan ilmühaberlerin nama yazılı olması lazımdır. Bunların devri nama yazılı hisse senetlerinin devrine ait hükümlere tabidir. Hamiline yazılı hisse senetleri yerine tanzim olunan nama yazılı ilmühaberler ancak alacağın devri hakkındaki hükümlere göre devrolunabilir. Şu kadar ki; devir şirkete karşı ancak ihbar tarihinden itibaren hüküm ifade eder.” hükmü yer almaktadır.
KDVK’nun İstisnaların sınırı başlıklı 19. maddesisinde ise; “1. Diğer kanunlardaki vergi muaflık ve istisna hükümleri bu vergi bakımından geçersizdir. Katma değer vergisine ilişkin istisna ve muafiyetler ancak bu kanuna hüküm eklenmek veya bu Kanunda değişiklik yapılmak suretiyle düzenlenir. 2. Uluslararası anlaşma hükümleri saklıdır.” hükmü yer almaktadır.
Nama yazılı ilmühaber hisse senedi değildir. Yanyana koyup bakın. Sadece devri halinde TTK yönünden hisse senetlerinin TTK’da tabi olduğu hükümlere tabidir. Nama yazılı ilmühaber KDVK’nun istisna hükümleri arasında veya düşük oranlı kdv’ye tabi teslimler arasında da sayılmamıştır. KDV’nin dolaylı vergilerden olduğu gözardı edilmemelidir. KDV, gelir ve servet üzerinden değil kanunda sayılan mal ve hizmetlerin her bir teslimi işleminden alınır. Nama yazılı ilmühaberler kdv’den müstesna edilseydi ancak bu kanunda değişiklik yapılmak suretiyle düzenlenirdi, Gelir Vergisi Tebliğlerinde ya da TTK’da değil. Örneğin; taze fasulye %8 oranında kdv’ye tabi iken kuru fasulye %1 oranında kdv’ye tabi olması öngörülmüştür. Yine, ambulans hizmetleri %8 kdv’ye tabi iken kanun koyucu cenaze hizmetlerinin %1 oranında kdv’ye tabi olmasını öngörmüştür. Açıktır ki; Kanun koyucu nama yazılı ilmühaber teslimlerinin %18 oranında vergiye tabi olmasını öngörmüştür.
Öte yandan, Gelir ve servet vergileri yönünden ilmühaber bastırma kararını ve ilmühaberi noterden geçirmeksizin ve de ticaret sicilde tescil ettirmeksizin “vallaha billaha” ilmühaber hisse devrinden önce düzenlendi şeklindeki yaklaşımların da ayrıca kağıt ve mürekkep kriminal sonuçlarının değerlendirilerek rapora bağlanması ve aksi çabaların ve olumsuzlukların da Savcılığa suç duyurusunda bulunulması gerekmekte olup hile-i şeriye den sebep vergi kayıp ve kaçaklarının her halükarda vergi tarhiyatına konu edilmesine devam olunmalıdır.

Yeminli Mali Müşavirlik

Yeminli Mali Müşavirlik uygulamasındaki pek çok sorunun çözümü için, Yeminli Mali Müşavirlerin “Ankara 1 No’lu Yeminli Mali Müşavirlik, İstanbul 38 No’lu Yeminli Mali Müşavirlik, ……gibi ” ve bağımsız örgütlenmelerinin artık bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Hisse Senedi / Hisse satışı

Gelir vergisi yönünden:
Anonim Şirketler
Eğer hisse senedi bastırılmışsa;
2 yıldan fazla elde tutulan hisse senetlerinin (1 Ocak 2006′dan önce edinilen hisse senetleri için 1 yıl) elden çıkarılmasından doğan kazanç gelir vergisine tabi değildir.
Eğer hisse senedi bastırılmamışsa;
Hisse satışından doğan kazancın 6.800 YTL’yi aşan kısmı değer artışı kazancı olarak, gelir vergisine tabidir. Ancak, düzenleme tarihine ilişkin ispat külfeti mükellefe ait olmak şartıyla düzenlenen geçici ilmühabere dayalı anonim şirket hissesi satışı, hissenin iktisap tarihinden itibaren iki yıllık süre geçtikten sonra yapılırsa, bundan doğan kazanç gelir vergisine tabi değildir. (İvazsız olarak elde edilen hisseleri temsil eden hisse senetleri veya ilmuhaberler için bu istisna uygulanmaz.)
Anonim Şirketlerde hisse senedi devri, ciro ve temlik ile gerçekleştiğinden hisse devrinin noterde yapılmasına veya ticaret siciline tescil ettirilmesine gerek bulunmamaktadır.
1 yıldan az süre ile elde tutulan borsada kayıtlı hisse senetlerinin satışından doğan kazançlarda, yüzde 10 vergi kesintisi yapılmakta olup 1 yıldan uzun süre ile elde tutulan borsada kayıtlı hisse senetlerinin devrinde ise gelir vergisinden istisnası bulunmaktadır.
Limited Şirketler
Limited şirketlerde, hisse senedi ya da ilmühaber çıkartılamadığı için şirket hissesi (ortaklık payı) satışında bundan doğan kazancın 6.800 YTL’yi aşan kısmı “değer artışı kazancı” olarak gelir vergisine tabidir.
Limited şirketlerde hisse devri, diğer ortak veya ortakların yazılı onayına tabi olup, hisse devir sözleşmesi noter onayı ve ticaret siciline tescili gerekmektedir.

Serbest Bölge Kazancı İstisnası

06.02.2004 tarihine kadar Serbest Bölgelerde faaliyette bulunmak üzere ruhsat almış mükelleflerin bu bölgelerde gerçekleştirdikleri faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazançları faaliyet ruhsatlarında belirtilen süre ile sınırle olarak gelir veya kurumlar vergisinden müstesnadır. Bu istisnanın GV 94. maddesi 6/b bendi kapsamında yapılacak tevkifata şumulü yoktur. Serbest Bölgelerde elde edilmiş olsa dahi faiz, repo ve benzeri faaliyet dışı gelirlerin istisnası sözkonusu olmayıp sadece serbest bölgelerde yürütülen faaliyetlerden doğan alacaklara ilişkin kur farkı ve vade farkı gelirleri istisna kapsamında değerlendirilmektedir. Yine, serbest bölgelerde yürütülen ve istisna kapsamına giren faaliyetlerin zararla sonuçlannması halinde, bu zararların diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlardan indirilmesi sözkonusu olmayıp ertesi yıla da devri mümkün değildir. Faaliyetleri hem serbest bölgede hem de serbest bölge dışında olan mükellefler müşterek genel giderleri oluşan maliyetlerin oranına göre dağıtacaktır. Maliyet hesabında satılan mal maliyeti ile faaliyet giderlerinin toplamı dikkate alınacaktır. Amortismanlar ise gün sayısına göre hesaplanacaktır. Serbest bölgelerde elde edilen kazançlar genel hükümler çerçevesinde istisnalar bölümünde gösterilerek beyan edilecektir.